2 Ekim 2012 Salı

Gülme Komşuna Gelir Başına

Umineko no Naku Koro Ni serisinin visual novel’ı çıktığından beri, Ushiromiya Natsuhi isimli karakterin saçıyla dalga geçtim.




Saçının rengi sanki senelerdir dip boya yaptırmamış gibi göründüğünden dolayı, “Peruk bu. Kaynak.” ve “Bu serideki asıl açıklanması gereken gizem, Natsuhi’nin saçı.” diyerek kadını yerden yere vurdum. Duvarlardan duvarlara çarpıp, tavan ve zemine açtığım portallar arasında infinite loop’a aldım.

Sonra ne oldu?

Saçımla oynamayı çok seven bir insan olarak saçıma yapmadığım rengi bırakmadım. Sonra tamamen siyaha boyatıp sıkıldıktan sonra açılmasını bekledim. Siyah açılmaz. Sonra kestireyim diye aylarca uzattım. Dipler kahverengi çıkıyor altlar siyahken. Kestirdikten sonra pembeye boyattım, sıkıldım, eski rengine boyatayım dedim, sonra artık orjinal saçım çıksın diye aylarca uzattım boyatmadan. Tabii tonlar tutmadı.

2 seneden fazladır saçım aynen bu şekilde. Üstü koyu, altı açık bir şekilde dolanmaktayım.
Neymiş? Büyük konuşmamak, hayali bir karakterle bile dalga geçmemek gerekiyormuş. Kimsenin dış görünüşüyle dalga geçmemek gerekmiş. Kınamamak gerekmiş. Sevmediğimiz şey burnumuzun dibinde bitermiş.

Bu da bana ders olsun.

Yeni Eşyalar

Ben yeni bir şey aldığım zaman çok heyecanlanıyorum! Mesela alışverişe çıktım diyelim, sonra bir yerde oturdum dinleniyorum, o sırada torbamı açıp açıp içine, yeni aldığım şeylere bakıyorum. Gördükçe seviniyorum. Ay ne güzel bir şey yeni yeni şeylere sahip olmak!

Bugün bile… İlaç almaya gittim. Eve geldim, torbaya, ilaçlara bakıyorum. Bir insan ilaç aldı diye heyecanlanır mı ya? Onları kullanıcam böyle, paketini falan açıcam. İlk defa! Çok garip bir his!

Gerçi yeni bir şeyler alındığı zaman, bazen eskilerin atılması, elden çıkarılması gibi bir durumla karşılaşılabiliniliyor (bu nasıl bir kelime oldu ben de bilmiyorum) o zaman insan biraz üzülüyor.

Neyse, şimdi ben bu yazıyı bir yere bağlayamayacağım ama ana fikir anlaşıldı sanırım. Böyle işte.

Patates.

Torchlight I

Arkadaşım bana Torchlight’ın ilk oyununu almış. Gerçi sadece onu almamış. Humble Indie Bundle 6 almış, onun içinde vardı. 
2. oyunun çıktığı bu günlerde güzel denk geldi çünkü ben hiç oynamamıştım. Arkadaşlar oynayacaklar, almamı söylüyorlar. Bir yandan istiyorum, bir yandan yanaşmıyorum. Bu arkadaş da övdü falan. Sonra da almış işte oyunu.
Neyse, ne kadara aldığını sordum çekine çekine. “Bi’ dondurma parası” dedi. Ay tüm dondurmalar senin olsun canım benim! Sana en güzellerini alacağım ben!
Ama tabii ki bunlar daha büyük bir planın ufak bir parçası. Asıl amaç, beni Torchlight 2 oynamaya ikna etmek!!! Çok çakaaal.
Gerçi ilk oyunu biraz oynadım. 2. oyunu almaya direkt ikna oldum. Şu an için çok hoşuma gitti ve 2. oyunu belki de, Diablo III’ün bende bıraktığı hayalkırıklığını bir nebze olsun toparlar diye umuyorum. 
Zaten müzikleri Matt Uelmen yapıyormuş. O yüzden oyuna girdiğimde kasabadaki şarkıyla beraber “Ay çok Diablo ama bu *-*” oldum. Gerçi abartıp çok fazla karşılaştırmak da istemiyorum.
Neyse, şu bitsin 2’yi oynayacağız hayırlısıyla. Umarım o da güzeldir :3 

Teşekkür ederim, Solufain ^_^ 

Umineko no Naku Koro Ni Chiru


 Serinin son kitabının çevirisi bile yapılmış. Çok slowpoke bir insanım ya. Yeni haberim oldu. Heyecanla onu okumayı bekliyorum. Kıpır kıpırım. Anlatamam! 

9 Ağustos 2012 Perşembe

Günlük



Ne zamandır bir şey yazasım yok. Gerçi Tumblr’da paylaşımlarda bulunuyorum, oyun olsun başka bir şey olsun… Oturup düşünüp bir şey yazasım yok diyeyim. Bloglar’a 2-3 günde bir bakıyorum. Tumblr’da ise sürekli F5 modundayım. Oysa izlediğim blog sayısı daha fazla.



 Tam şu an canım sade Ruffles çekti. Oysa yemeyeyim diye inat edip almamıştım bugün. Alsam da Lays falan alırdım ama canım Ruffles çekti işte şimdi.



 Erkek arkadaşımla ayrıldık falan. Öyle bir şeyler oldu. Yakın arkadaşımın da erkek arkadaşı ondan ayrıldı. (Askerdeyken kızı arayıp ayrıldı. Oysa, genelde tam tersi olmaz mıydı?) Bu aralar birbirimize günaydınlı, öpüşmeli, saçma sapan mesajlar atıp eğleniyoruz :D



Telefonumun bir özelliğini keşfedip başka ülkelerin de saatlerini ayarladım. Artık saate baktığımda sevdiğim diğer ülkelerde saat kaç diye bakıp "Orada ne yapıyorlardır acaba şimdi?" diye düşünerek eğleniyorum :D



Havalar çok sıcak ama yoğurt soğuk. Demek ki yoğurt yemeliyiz!


Kendime BB Cream aldım. Onun heyecanını yaşadığımı belirtmeden geçemeyeceğim. Gözlemliyorum kendimi, bakalım memnun kalacak mıyım?

Bu kadaaaar ^_^

11 Haziran 2012 Pazartesi

Hayallerimi sevmiyorum.


Kafamın içinde sonu olmayan dopdolu bir gezegen var. Ne zaman Dünya’dan sıkılsam, kendi yarattığım dünyama kaçıyorum. 

Orada, tanıdığım tüm insanlar, hayvanlar, her şey farklı. Özellikle de ben.

Çoğumuz böyle değil miyiz zaten? Hayattan kaçıp kendi içimize kapanıyor ve kendi yarattığımız mekana kapatıyoruz kendimizi çünkü oradaki hayatımızı istediğimiz gibi şekillendirebiliyoruz. Her şey kontrolümüz altında. Mükemmel bir Tanrıcılık oyunu.
Tabii bu sonsuza kadar süremez. O dünyadan kopmamız gerekiyor eninde sonunda. Gerçek hayata dönmek gerekiyor.

İşte ben bundan nefret ediyorum. Gerçek hayatta kendimi çok savunmasız hissediyorum. Sevmediğim çok şey var. Değiştiremediğim çok şey var. Sanki “gerçek ben” ben değilim, asıl Dünya’da yabancıyım. Bilmiyorum, belki de gerçekten o ben, ben değilimdir. Kafam karışıyor. Tökezliyorum. İlerlemek istemiyorum.

Hayallerimin bana ayak bağı olmasına izin veriyorum. Oysa benim kaçışım olmalıydı o dünya? Sadece kaçışım olmalıydı. Bana sağladığı tek şey pozitif olmalıyı. Etkilememeliydi gerçek olduğu sanılan beni.

Hiç sevmiyorum hayallerimi. 

11 Nisan 2012 Çarşamba

Böyle Bir Erkek Mantığı Var


Erkek, derste ne kadar başarılı olduğunu anlatır.

Kadın: Ehehe, çok akıllısın. Hiç üzülmüyor musun “Ben bu kadar akıllıyım ama sevgilim mal” diye?

Erkek: Kalçaların var, memelerin var…